9 Temmuz 2009 Perşembe

merak.

"kem küm ıh mıh derken sevgili utku'nun, çılgın basçımın da minik(!) yardımlarıyla resmen blog yazıyorum be! meraba burdan bizim minik dünyamızdaki herkese.

bugün -ya da gece- incelemek istediğim konu -ve tabii ki merak ettiğim-, evet; "merak". google'ın biricik dostu, sevilen bir atasözünün dolaylı tümleci; ve tabii ki siz sevimli insanların şu satırları okuma sebebi. evet evet, öğrenmek için olacak değil ya, bu kız ne saçmalıyo merak ediyosunuz işte. neyse ne, ben okuduğunuz için tekrar memnunum olay bu.

bu konuyu bi tek şimdi değil, ilerleyen zamanlarda da işlemeyi düşünüyorum ha ona göre. artık başlıyorum!"

karlı fakat güneşli bir havayı hayal ederken yine sıçrayarak uyanıyorum ve gözümü iki saattir baktığım sakız kutusundan çekiyorum. ona saygı duyuyorum çünkü, çok bakmamalıyım. o, menteşe yöresi hariç doğu batı boyunca iki seksen uzanan dağların tepesine bizi kulaklarımız vıcı vıcı yapmadan çıkarabilmenin haklı gururuyla uzanıyor koltukta, rahatsız edilmemeli fazla. hemen gölgeye çekiyorum onu erimesin diye çünkü başta bahsettiğim hayal bana bir 30-40 derece kadar uzak, sadece güneş var, parlak, yakıcı, pis pis sırıtan güneş. seni sevmiyorum güneş böyle zamanlarda, çünkü ben hiç 'güçlünün yanında olan' olamadım. 'güçlünün yanında olan' yalnızdır çünkü, haksızdır da muhtemelen. güçsüz öyle mi, güçsüz ne dese yeridir. ve sen güçlüsün güneş, çok sıcaksın ve çok güçlüsün.

neyse, bunları kafamdan atıp bakıyorum etrafa. yol çok uzun, bitecek gibi değil. bir yandan da "çaycumasüttadıhiçgitmezdamağımdan" diye mırıldanıyorum yine bir trt fm reklamını. yorgunum be, gece yine hiç bir şeye kafamın basmadığı saate kadar gezindim ortalıkta, bir hırsız edasıyla süzüldüm koridorda son gecemde de. yine aradığım kişiye ulaşamadım ve normalde iplemediğim adamı aradım 879879 kez, merak ettim ama nasıl olduğunu falan da değil, sadece merak ettim. beni sinir eden sineği banyoda yalnızlığa terkettikten sonra geçtim eğimi bol çekyatıma ve bu kadar, yoldayım işte. benim mekanımda ben yokken neler değişti acaba merak ediyorum, kafe camla kaplandı mı parkı düzelttiler mi, o nefret edilesi yaşlı adam hala ölmedi mi, basit bir kaç şeyi yine uzun uzun kafama takıyorum.

iki saat geçti, yine yapıyorum gereksiz bildirimimi babama, " 180'le gidersek bir saat, 90'la gidersek iki, vs vs, 1'le gidersek 180 saat kaldı, ehe ehe." kimse bu lafımın üstünde benim 180 saat boyunca arabada ne çılgınlıklar yapılabileceğini hayal ederken düşündüğüm kadar düşünmüyor. uyuklayan annemin kafasındaki tek şey evin temiz olup olmadığıyken -evet, her gün temizlenen ev haftada bir temizlendi diye merak ediyor pislikler evi işgal edip bir daha gitmemecesine yerleşti mi evimize diye-, babam daha komplike düşünüyor; ileride kaza var mı, peki ya yol çalışması?.. adam merakından patlayacak mı diye merak ediyorum içten içe. bu sırada muhtemelen müzik dinleyen ablam neden gözümün bu sefer de benzinlikçi imalatı sıcaktan eridi eriyecek peçete kabında durmakta ısrarcı olduğunu merak ediyor.

87 km kaldı diyor babam. bense tabelayı görmemi engelleyen haddinden hızlı kamyona bakıyorum, 45 plakalı. gün içerisindeki 890987 tane hatalı sürücüden birine, yanından sollayıp geçerken, yine bakıyorum şöyle, çok merak ediyorum. evet evet, öğrenmek için olacak değil ya, yine o 'sebepsiz yere hızlı kullanan, sol şeritte ısrarlı, sol kolu her daim hava almaya muhtaç beyaz atletli adam'ın ne saçmaladığını merak ediyorum işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder